Paralel evren nedir? Veya paralel evrenler var mıdır? Soruları, son zamanlarda NASA’nın yaptığı araştırmalar ile daha çok gündeme gelmeye başladı. Paralel evren kelimelerinin tam anlamına bakacak olursak da şöyle söyleyebiliriz; çoklu evren, birbirinden farklı, gözlemlenebilir evrenlerin hipotezsel toplamıdır. Çeşitli cihazlarla gözlemleyebildiğimiz evren, yaklaşık 93 milyar ışık yılı genişliğindedir. Fakat bu evren, çoklu evrenin çok küçük bir kısmına denk gelir. İşte bu hipotezsel sonlu ve sonsuz var olan evrenlere “paralel evrenler” veya “alternatif evrenler” adı verilir.
Paralel evren (veya çoklu evren) kavramına genelde kozmoloji, kuantum mekaniği ve felsefe gibi alanlarda yer verilir. Bu alanlarda bilinen evrenin farklı sürümleri ve farklı tarihleri (geçmiş – gelecek) tartışılır. Paralel evrenlerin nasıl meydana geldiğini tartışan dört çoklu evren modeli bulunur. Bunlar; Çoklu dünyalar yorumu, sicim teorisi, zar kozmolojisi ve şişme modeli olarak adlandırılır. Bu çoklu evren modellerini evrende hayatın nasıl ortaya çıktığını, çok sayıda evren olduğu gerçeğiyle açıklamak isteyen bilim insanları/araştırmacılar ortaya atmıştır.
Paralel Evren Modelleri Nelerdir? Max Tegmark’ın Dört Seviyesi
Alternatif (paralel) evrenler, genel olarak dört farklı şekilde var olabilir;
Seviye 1 Paralel Evren
Bu seviye paralel evrenlerle ilgili söylendiğine göre uzay o kadar büyüktür ki, istatistik kuralları çerçevesinde tamamen Dünya gibi başka gezegenler de olması gerekmektedir. Buna göre sonsuz bir evrende, sonsuz çoklukta gezegenler olmalıdır. Bu gezegenlerin bazılarında gerçekleşen olaylar, tamamen olmasa da çok büyük oranda kendi Dünya’mızda olanlarla aynı olur.
Eğer bu tür evrenler varsa, bunlardan birine bile ulaşmak en iyi ihtimalle olanaksızdır. Çünkü, hangi yöne doğru bakmamız gerektiğini bilmemiz asla mümkün olmaz. 1. Seviye paralel evrenler, yaşadığımız evrenden epey bir uzakta olan ve bu yüzden belki de hiçbir zaman bilgi sahibi olamayacağımız evrenlerin başında gelir. Biz yalnızca Hubble Hacmi içerisinde bilgi alışverişi yapabiliriz. (Hubble Hacmi= çeşitli cihazlar ile gözlemleyebildiğimiz 93 milyar ışık yılı çapındaki hacim)
Seviye 1 Paralel Evrenler’ in bir parçası olarak; Kozmolojik Çoklu Evrenler
Bu evrenler, daha yaygın olarak bilinen çoklu evren algısıdır. Birbirinden bağımsız olarak, birbirinin altında, üstünde, yanında paralel olarak dizilmiş evrenlerdir. Fiziksel, çok sayıda ve birbirinden bağımsızlardır.
Seviye 2 Paralel Evren
Bu seviyedeki evrenlerde, uzay bölgeleri genişleme evresi içerisinde olmaya devam eder. Süregelen bu genişleme yüzünden diğer evrenlerle aramızda bulunan uzay, ışık hızından daha hızlı büyür. Bu yüzden hiçbir şekilde ulaşılamaz olurlar. Bu tür evrenlerin varlığını kanıtlamak için olası iki teori bulunur;
- Sonsuz Enflasyon
- Ektopriyotik Teori
Sonsuz Enflasyon:
Bu modelde evrenin “zar” ya da “brane” adı verilen yapılar içerisinde var olduğu düşünülür. Bu zar da “yığın” veya “bulk” adı verilen daha üst boyutlu bir yapıya aittir. Bu yığının içinde kendine ait evrenleri bulunan diğer zarlar da bulunur. Birçok uzamsal boyut içinde uzanan zarlar, bünyesinde “sicim” adı verilen iplikleri barındırır. Bunlar hipotetik nesnelerdir.
Bu zarlarla birlikte kuantum fiziğindeki nokta parçacık olgusunu üst boyutlara taşımak mümkündür ve böylece Sicim Teorisi inşa edilebilir. Zarların birbiriyle etkileşime geçip çarpışabileceği düşünülür. Bu güçlü etkileşimler evrenlerin oluşmasını sağlayan büyük patlamalara sebep olabilir.
Ektopriyotik Model:
Bu açıklamada evrenin iki farklı zarın çarpışmasıyla oluştuğu öne sürülür. Ancak eğer bu zarlar bir noktada çarpışıyorsa, birden fazla noktada da çarpışabilirler. İşte birbirine temas edip çarpışan her noktada, yeni evrenler yaratılabilir. Bu şekilde sonsuz miktarda zar ve bu zarların çarpışmasıyla oluşan sonsuz miktarda evren bulunabilir.
Sizler bu satırları okurken bile evrenlerin sayısı katlanarak artabilir. Bu durumda, sonsuz miktardaki evrenlerin içerisinde sonsuz olasılıklar her an gerçekleşebilir.
Seviye 3 Paralel Evren
Bu evrenler, bilimkurgu filmlerinde işlenen paralel evrenlerdir. Kuantum fiziğinin çoklu dünyalar yorumunu kaynak alırlar. Diğer paralel evrenlerden farklıdırlar. Çünkü; bu evrenlerin hepsi kendi evrenimizin içerisinde yer alırlar. Yine de bu diğer evrenlere erişmemiz mümkün olmaz. Seviye 1 ve 2 evrenlerle temasta bulunmamız mümkün olmaz fakat seviye 3 evrenlerle sürekli temas halindeyiz. Her yeni kararınız, her yeni gözleminizde farkında olmadan yeni evrenler yaratılmasına sebep olursunuz!
Kuantuma Dayalı Çoklu Evrenler; Dalga Fonksiyonu ve Muhtemel Diğer Dünyalar
Bu kavram, metafiziksel olası dünyalar kavramından doğar. Yani, şu an gözlem üzerine gözlem yaparak yaratılan dünyaların alternatifleri de mümkündür. Kuantum mekaniğinden güç alan bu yaklaşım, matematiksel bir formülün, gözlem veya ölçüm yapılması sonucu tek bir olasılığa çökmesinden ilham alır. Bu yoruma, “Kopenhag Yorumu” denir. Bu yorumun temel ilkesi ise neden-sonuç ilişkisine dayalıdır. Yani bir olasılık ortadan kalktıktan sonra diğer olasılıkların gerçekleşme ihtimali de ortadan kalkar, sonuç olarak bu olasılıklar pratikte hiç var olmamış olurlar.
Bir diğer kuantum yorumu da Everett Yorumu’ dur. Buna göre bir gözlem ya da ölçüm, bir olasılık fonksiyonunu herhangi bir noktaya çökertebilir ve bunların hepsi eşit derecede olasıdır. Ayrıca bu alternatif olasılıkların hepsi eşit olarak gerçektir.
Seviye 4 Paralel Evren
Bu noktaya kadar ele aldığımız tüm evrenlerin en ilginci seviye 4 paralel evrenlerdir diyebiliriz. Aynı zamanda en tartışmalı olanı da budur. Çünkü temelde bu tür evrenler, kendi evrenimizden farklı matematiksel kanunlara sahiptir. 4. seviye genel olarak bize şunu anlatır: bilim insanlarının veyahut fizikçilerin kâğıt üzerine dökebileceği herhangi bir evren matematiksel olarak muhtemel ise, bu evren hem prensipte hem de fiziksel olarak var olmak durumundadır. Buna, matematiksel demokrasi prensibi denir.
Burada söz edilen (gerçek anlamıyla) fiziksel evrenler, bizimkine benzer veya farklı olan fiziksel gerçekliklerdir. Bunlar içinde bağımsız yaşam formları oluşabilir veya oluşmayabilirler. Bu kapsamda canlı ve cansız ayrımının ötesine geçen, çeşitli bilim dallarının tanınmaz olduğu tüm fiziksel gerçeklikteki alternatifler değerlendirilebilir.
Paralel Evren Teorisi’nin Deneysel Boyutu
Yıllar boyu birçok bilim insanı çoklu evren fikrini bir basit gerçekten dolayı reddetmiştir. Bu gerçek temel olarak şunu anlatır; eğer kendi evrenimizden çıkış yapamıyorsak, o hâlde başka evrenlerin var olduğunu kanıtlamanın prensipte bir yolu bulunmamaktadır. Bundan dolayı da paralel evren teorisi bilimsel olarak görülemez. Fakat herkes bu önermeye katılmamaktadır.
Bu teorinin deneysel bir boyutunun olup olmadığı fizik tarihinde sürekli tartışılmıştır. Bu tartışmalarda çoklu evrenlerin mümkün olduğunu düşünen fizikçileri şöyle sıralayabiliriz; Hugh Everett, Don Page, Brian Greene, Max Tegmark, Leonard Susskind, Raj Pahtria, Neil deGrasse Tyson, Stephen Hawking vb.
Çoklu evren teorisine karşı olan fizikçiler de Paul Steinhardt, Anna Ijjas, David Sperel, Viatcheslav Mukhanov, Abraham Loeb, Jim Baggott, Paul Davies, Adam Frank gibi isimlerdir.
Peki biz çoklu evrende yaşadığımızı nasıl ispat edebiliriz? Evrenimiz bir başka evrenle çarpışacak olsa bu incelenebilecek bazı verileri gün yüzüne çıkarırdı fakat bizim bunu incelemek için hayatta kalıp kalmayacağımız belli olmazdı. Bazı teorisyenlere göre çarpışan evrenler, büyük patlamanın son parıltısı kozmik mikrodalga arka planında soğuk veya sıcak noktalar bırakabilirler. Bu doğruysa, bu noktaları gelişmiş gökyüzü araştırmaları sayesinde tespit etmemiz mümkün olur.
Paralel Evrenle İlgili Çeşitli Deneyler: Elektron ile Deney
Bir elektron ile oynadığımızı varsayalım. A ve B adında iki noktada bu elektronu yakalayabilecek nano ölçekte iki potansiyel çukur bulunsun. Bu potansiyel çukurlar, potansiyel enerjinin minimum olduğu yerel bölgeler olur. Bu çukurlardan iki tane varsa, elektron hareketi sırasında A veya B çukuruna kayacaktır. A’da yakalanırsa farkı bir delta fonksiyonu, B’de yakalanmışsa farklı bir delta fonksiyonu formunda bulunacaktır. Buradaki delta fonksiyonu, parçacığın momentumu gibi bilgileri içinde bulundurur.
Elektronun tuzağa A veya B noktalarından birinde yakalanması ve bu deneylerin defalarca kez tekrarlanması sonucu belirli ölçüler elde edilir ve bu ölçülmüş olasılıklar karşımıza çıkar. Bu da şu anlama gelir; ölçümlerin belirli kısmında A yüzdesi, belirli kısmında da B yüzdesi görülecektir. Yani tek bir ölçümle, ağırlıklı bir ortalama değer bulunamaz.
Söz konusu deney sonrasında, temel parçacıkların birbirinden farklı şekiller ile çökebileceği sonucuna ulaşılır. Bu da demektir ki, evrenimizi ifade eden kuantum dalga denklemi her an sayısız farklı olasılıktan birine çökebilir ve evrenimizin çöktüğü olasılıklar dışında olanlar, evrenin dışında var olan diğer evrenleri temsil edebilir.
Kozmolojik Deneyler
Kozmolojik bir ölçek içinde kontrollü bir deney gerçekleştirmek mümkün değildir. Fakat evrene yönelik yapılan gözlemlerin bir kısmı paralel evrenlerle uyumlu olabilir. Bunun için NASA, ESA, İngiltere Kraliyet Astronomi Cemiyeti gibi kuruluşlar çeşitli araştırmalar yürütür. Bunun dışında Stephen Feeney vb. Birkaç fizikçi de Wilkinson Mikrodalfa Anizotropi Probu (WMAP) verisinden yola çıkarak birtakım çalışmalar ortaya koymuştur.
Analoji Deneyleri
Çoklu Evren Teorisi her ne kadar tartışmalı ve şüpheye açık bir konu olsa da araştırmacıların oturduğu yerden oluşturduğu bir açıklama değildir. Bu teori matematiksel olarak da tartışılabilmektedir. Fakat araştırmanın tek yolu matematiksel yöntemlerle olmaz, bunun yanında analojilere de bakar. Mesela ürettiğimiz baloncukların dinamiği, kozmolojik modelleri sınama adına oldukça ilginç veriler üretir. Bu da üzerine konuştuğumuz teoriye deneysel boyutlar kazandırmaktadır. Ek olarak metamalzemeler kullanılarak gerçekleştirilen deneyler, yine bu teoriyi sınarken kullanabileceğimiz araçlardır.
NASA’nın 2020 Yılında Yaptığı Araştırma
Yazımızın çeşitli yerlerinde bahsettiğimiz gibi NASA, evrene dair sırlara cevap bulmak adına pek çok farklı araştırma gerçekleştiriyor. İşte şimdi bahsedeceğimiz araştırma da bilim dünyasında oldukça çok ses getirmiş ve paralel evren teorisine yeni bir bakış açısıyla bakılmasına yol açmıştır. Gelin bu araştırmayı derinlemesine inceleyelim.
Geçtiğimiz 2020 yılının Mayıs ayında, NASA tarafından Antarktika’da gerçekleştirilen bir araştırma sonucu, paralel evrenlerin varlığına kanıt olabilecek bulgular gün yüzüne çıkarıldı. Antarctic Impulsive Transient Antenna (ANITA) Peter W. Gorham liderliğinde 2003 yılında 35 milyon dolar fon ile başlamış bir araştırmadır. Amacı, evreni dolduran hayalet parçacıklarını aramak olarak nitelendirilir. Çalışma sırasında, Antarktika buzullarının yüksek enerjili nötrinolarla etkileşime girdiklerinde yayılan radyo dalgalarını tespit etmek için bir balon kullanılmıştı.
ki yıl boyunca bu araştırmadan işe yarar bir veri elde edilememiştir. Bunun üzerine bilim insanları, üçüncü uçuşu sırasında balondan alınan eski verileri tekrar gözden geçirme kararı aldı. Özellikle rastgele sesleri takip edip farklı ve işe yarar bir sonuç elde etme peşindeydiler. Bu incelemeler sonunda pek de olası olmayan bir şey keşfettiler. Bulgularının işaret ettiği nokta, bekledikleri şekilde uzaydan değil fakat yerin altından geliyor gibi görünüyordu. Bu da demek oluyor ki; tam bizim evrenimizin yanı başında bir paralel evren var olabilir!
Peki bu nasıl paralel evrenleri işaret eder? Şu şekilde, elde ettikleri bu bulgu parçacıkların zamanda geriye yolculuk edebildiği anlamına geliyor. Bu da paralel evrenlerin varlığına kanıt getirmiş oluyor. Araştırmacılardan biri bu durumu şöyle açıklığa kavuşturuyor; “Bu sinyali açıklamak için bizimkiyle aynı büyük patlamada meydana gelen paralel bir evrenin varlığına ihtiyaç var. Bu benzer dünyada, bizim evrenimizin tam tersi bir işleyiş bulunuyor ve zaman geriye doğru akıyor.”
Einstein’ın Fikirleri ve Paralel Evren Teorileri
Einstein’ın fikirleri, paralel evrenler teorilerinin çıkış noktası olmuştur. Fakat ilk olarak fizikçi ve matematikçi Hugh Everett 1954 yılında bizimkine benzeyen başka evrenler olabileceği düşüncesini ortaya atmıştır. Çoklu evren terimi ise 1895 yılında William James tarafından ilk kez kullanılmıştır.
Bence, 2020 yılında yapılan bu keşfin, çoklu evren teorisini savunan ve inananları 1-0 öne geçirdiği konusunda hemfikir olabiliriz. Peki sizce, henüz çok küçük bir kısmını keşfedebildiğimiz bu koca ve uçsuz bucaksız evrende yalnız başımıza olabilir miyiz? Bizimle birlikte bu evreni keşfeden, her gün yeni mucizelere imza atan bir başkaları var mı? Peki, yaşadığınız hayatın farklı ya da benzer bir versiyonunu yaşayan bir siz olduğunu hayal edebiliyor musunuz?
Paralel evrenler, birçok dizi ve filmde karşımıza çıkan, uzun yıllardır da tartışma yaratan bir konu olmayı başarmıştır. ANITA araştırmasının ortaya çıkardığı ve yer altından gelen bu sinyaller sayesinde, aslında evrenlerin çarpışma veya birleşmeleri sonucu bir enerji ortaya çıktığını ve iz bıraktığını kanıtlamış olmaz mıyız? Bu yapılan araştırma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bu oldukça önemli konuda şimdiye dek yapılmış en büyük keşiflerden biri budur diyebilmemiz mümkün. Baktığınızda, bu konu oldukça geniş ve birden fazla bilim dalının değinip farklı yönlerden savunduğu bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Bundan dolayı, gerçek olabilme olasılığı sanırım hiç bir zaman %100 yalanlanamaz. Çünkü, yapılan çoğu araştırma ve ortaya atılan birçok teori, bu olasılığın gerçek olabileceği yönünde ilerlemeye devam ediyor.
Modal Realizm
Tüm bu anlattıklarımıza karşı bahsedebileceğimiz son bir görüş var; Modal Realizm. Bu görüş tarihte ilk kez 1970 yılında felsefede ortaya çıkmıştır. Daha sonra 1990’lı yıllarda fizik ve matematikçiler tarafından yaşadığımız evrenin matematiksel bir form ile sisteme denk olduğu ve bu sistemlerdeki tüm sınıfların da eşit düzeyde gerçek olduğu ortaya atıldı. Yani bu görüşe göre var olan tüm paralel evrenler aynı anda eşit gerçeklik düzeyinde var. Bu görüşü ortaya atan kişi de David Kellogg Lewis’ tir. Ona göre u bizimle aynı anda var olan dünyalar, en az yaşadığımız dünya kadar somuttur. Olanaklı dünyalar basite indirgenemez. Bizimkiyle aynı cinste olan bu dünyalar, edimsel olarak bağlamsaldır. Fakat bu olanaklı dünyalar nedensel olarak birbirlerinden farklıdır. Burada geçen edim terimi, şimdiden ve “burada”dan bahseder. Kendisinin bir çeşit bağlamsal terim olduğu söylenir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgi ve farklı diğer alıntıları öğrenmek için David Armstrong’un “Combinatorial Theory of Possibility” adlı yazısına göz atabilirsiniz.
Lucid Rüya Nedir? Rüyalar Nasıl Kontrol Edilebilir?
Gezegenlerin Renkleri Neler? Gezegenler Nasıl Oluştu?
This post is also available in: English
Yorumlar (0) Yorum Yap