20. Yüzyılın Başarılı Filozofu Nikos Kazancakis’ten İnsanlık ve Özgürlük Üzerine 15 Alıntı

1883’te o zamanlar Osmanlı toprakları içinde yer alan Kandiye’de dünyaya gelir Yunan felsefeci Nikos. Atina’da hukuk eğitimi aldıktan sonra Paris’e giderek felsefeyle ilgilenmeye başlar. Gençlik yılları I. Dünya Savaşı’na denk gelir. Cephede savaşır. Atina’da felsefi yazıları Yunancaya çevirmeye başlar. Dünyayı gezmeye başlar Nikos. Gezerken de gezi yazıları yazmaya başlar. Gezdiği yerler arasında İtalya, İspanya, Japonya, Çin, Mısır ve Çekoslovakya da vardır.
Nikos Kazancakis’in yazıları okuyanlar tarafından beğenilir ve başarılı bulunur. Yunan Yazarlar Topluluğu 1946’da Nikos’u Nobel’e aday gösterir. Aynı sene Albert Camus da adaydır. 1 oy fark ile ödülü Camus alır. Ancak ödülü aldığında bu ödülü Kazancakis’in ondan daha çok hak ettiğini söyler. Kazancakis 1956 yılında ise Uluslararası Barış Ödülü’nü Viyana’da alır. 1957 yılında yakalandığı lösemi onun gezme tutkusunu durduramaz. Hatta Çin ve Japonya gezilerini bu hastalıkla savaşırken gerçekleştirir.
Kaleme aldığı eserlerinde insanlık ve özgürlük üzerine çok fazla değinir. Ben de onun kitaplarından özgürlük ve insanlık üzerine yazdıklarını derledim:




1) “Dünyadaki pek çok insanın esas sorunu, henüz kendisiyle tanışmamış olmasıdır.”

2) “Özgür değilsin. Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden daha uzun, hepsi bu kadar. Senin patron, uzun ipin var. Gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.”

3) “Herkes kendi yolunu izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu?”

4) “Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım sevdalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan!”

5) “Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türk’tür, bu Bulgar’dır ve bu Yunan’dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim. Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış ya da bilmem neymiş. Şimdi sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte. Boş versem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrısı ve karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek. Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz.”

6) “Kendini kurtarmanın tek yolu başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.”

7) “Taşların, çiçeklerin, yağmurun söylediklerini bir bilseydik! Belki bağırıyorlardır, bağırıyorlardır bize de işitmiyoruzdur. Nah işte, tıpkı bağırdığımız halde, onların da bizi duymadığı gibi. Dünyanın kulakları ne zaman açılacak patron? Ne zaman gözlerimiz açılacak da göreceğiz? Taşlar, çiçekler, yağmur ve insanlar, kucaklarımızı ne zaman açıp birbirimize sarılacağız?”

8) “Ne makina şu insan be! İçine ekmek, şarap, balık, turp koyuyorsun; iç çekmeleri, gülüşler ve düşler çıkıyor. İmalâthane!”

9)  “Birden insanın ne olduğunu, dünyaya neden geldiğini ve ne işe yaradığını düşünüyorum… Bana kalırsa, hiçbir şeye.”

10) “Gerçek mutluluk budur: hiçbir yükselme tutkun olmadan bütün o tutkulu olduğun yüksekliklere erişmişsin gibi köpekçesine çalışmak. İnsanlardan uzak yaşayıp onları sevmek ve onlara gereksinme duymamak.”

11) “Bu dünyada her şeyin gizli bir anlamı var, diye düşündüm. Her şey, insanlar, hayvanlar, ağaçlar ve yıldızlar hiyerogliftir. Onları heceleyip ne dediklerini anlayacak kişiye ne mutlu! Onlara baktığın anda bir şey anlamazsın; onların gerçek insan, hayvan, ağaç, yıldız olduklarını sanırsın; ancak çok ilerde, yıllarca sonra anlayacaksın!”

12) “Tanrı’yı yedi kat gökler ve yedi kat yer almaz; ama insanın kalbi alır. Onun için hiçbir zaman insan yüreğini yaralama.”

13) “Her insanın kendi deliliği vardır, bana öyle geliyor ki, en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.”

14) “Ölmek üzereyken iç geçiren, “Yaşam boyu üç şeyin özlemini çektim: bir küçük ev, iyi bir eş, bir saksı fesleğen. Hiçbirine sahip olamadım,” diyen ünlü komu­tan kimdi?
Aslında yaşam ne kadar basit, sevgilim, mutlu ol­mak için insana ne kadar az şey gerekli!”

15) “Sevgili patron, bay kapitalist!
Ben, çoktandır dünyaya at, ya da öküz olarak gelmediğimi anlamış bulunuyorum. Yalnız hayvanlar yemek için yaşar.”

Kategoriler: Alıntılar

Yorumlar (0) Yorum Yap

/