“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Evet yukarıdaki sözler Soylu bir ailenin çocuğu olarak 1548 yılında İtalya’’nın Nola kasabasında dünyaya gelen Giordano Bruno’ya ait.
Bruno, bilmin ve kitapların şeytanın işi olduğuna dair manipülasyonlar döndürüldüğü bir dönemde yaşıyor. Katı dini kuralları ile o zamanki Roma idarecileri ve din adamları tarafından önce akli dengesi bozuk, sonra sapkın ilan ediliyor. Fakat bu, düşünürü ne bilimden ne de hakikatlerden alıkoymuyor. Onaltı yaşındayken Dominiken adını taşıyan bir tarikatta yer aldı. Burada Tomasso tanrıbilimini inceledi. Kopernik sistemi ile tanışınca, Bruno tarikat mensubu bir kişi olmaktan sıyrıldı ve buna bağlı olarak Hıristiyan inancıyla arasındaki bütün bağları koparttı.
30’lu yaşların başlarında kaderini belirleyen bir fikir bulmuştu. Düşünde yıldız gök kubbesiyle çevrilen bir Dünya’da uyandı. Bruno’nun döneminde Evren modeli bu şekildeydi. Ama Bruno bunun ötesine geçmek istiyordu. Cesaretini topladı ve perdeyi kaldırdı. Sonsuzluğa erişmişti. “Kanatlarımı boşlukta güvenle açıyorum ve sonsuzluğa yükseliyorum. Diğerlerinin uzaktan görmeye zorlandıklarını ardımda bırakıyorum. Burada ne yukarı var ne de aşağı, ne merkez var ne de sonu, ne sağ ve ne de sol. Diğer yıldızlardan farksız olan güneşi ve bizim dünyamıza benzeyen bir sürü gezegen var.” Bu keşif sonsuzluğun keşfiydi.
Kiliseye karşı bir sistem içinde yer aldığından din sapkınlığı ile suçlandı. 1576 yılında Roma’da daha 28 yaşında iken dinsizlik ile suçlandığı için hiçbir yerde kalıcı olarak yaşayamadı, sürekli gezdi. Cenevre’ye geçti, ardından Güney Fransa, Paris ve Londra’da devam etti yaşamına. Bruno daha sonra bir İtalyan aristokrat olan öğrencisi Macenigo tarafından Venedik’e davet edilince bu daveti kabul etti. Burada Galileo Galilei ile tanıştı. Ülkesini özlemiş, güneşine ve sıcak renklerine kavuşmuştu. Sık sık sunumlar ve konferanslar vererek Galileo ile bilgi ve fikir alışverişini ilerletti. Ancak Macenigo adlı bu aristokratla çatışınca, onun tarafından Engizisyon’a teslim edildi. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve
sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylendi. Ama o, gördüğü bütün işkencelere karşın, görüşlerinden taviz vermedi. Sekiz yıl hapiste kalarak tanrıya saygısızlık, ahlaksız davranış ve dinden çıkmak suçlarından soruşturuldu ve yargılandı. Uzun bir yargılamanın sonunda Hristiyanlık’ın ünlü ilkesine göre, “kanı akıtılmadan eziyet edilerek öldürülmesine” karar verildi.
Giordano Bruno, “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanıɾlar.” demiştir…
Ölüm kararını Bruno’ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştıɾ: “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok koɾkuyorsunuz”. Kilisenin bu kararı, 1600 yılının Şubat ayında, Roma’da Campo de Fiori meydanında Bruno’nun diri diri yakılması ile yerine getirildi.
“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.” Düşüncelerinin açıklanmasının kendisi için çok tehlikeli olduğunu bildiği halde, yukarıdaki cümlesinden de anlaşılacağı gibi, yazı ve konuşmalarında düşüncelerini hep böyle açıkça ifade etmiştir.
Gelelim Bruno’nun işkence esnasında söylediği “Ağaca çıkmak istiyorum.”un hikayesine: Bruno’nun gençliği Dominiken manastırında geçer. Manastırda kapıyı kilitlemek yasaktır ama kitap okumak daha çok yasaktır. Bruno kilitli kapılar ardında gizli gizli kitap okumaktadır. En yakın çocukluk arkadaşı onu yakalar ve günah işlediği için ona çok kızar. Bruno da çocukluk arkadaşına en masum şekilde açıklar; çocukken ağaca çıkardık. Ağaca çıkmak yasaktı. Senin amcan bizi yakalar ve kolumuzdan tuttuğu gibi eve götürürdü. Biz ne yapardık? Yasak olduğu için ilk fırsatta yine ağaca çıkmaya çalışırdık. Sonra düşmüştük. Sen bacağını kırmıştın. Oysa amcan yasaklamak yerine, ağaca nasıl çıkılacağını bize öğretse daha iyi olmaz mıydı? Böylece düşmezdik. Kitapları yasaklamak yerine okumama izin ver. Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki… Ağaca çıkıp, özgür ve mutlu olduğumuz günleri hatırla, der arkadaşına ve ortak eder günahına.(!)
Bruno işkence ile sorgulanırken, gücünün tükendiği bir an da sayıklayarak;
“Ağaca çıkmak istiyorum. Ağaca çıkmak istiyorum.” diye avaz avaz bağırır.
Bruno’nun ölümünden 10 yıl sonra Galileo teleskopundan baktığında ilk kez Bruno’nun haklı olduğuna inandı. Samanyolunun gerçekten çıplak gözle görülemeyecek sayısız yıldızdan oluşuyordu. Her bir ışık bir gezegeni temsil ediyordu. Bruno ne yazık ki bir bilim adamı değildi. Evren hakkında görüşü sadece bir düştü. Sadece bir tahmindi. Fikrini ispatlayabilecek bir bir kanıtı yoktu.
Roma’da bulunan Piazza Navona meydanının tam ortasında bulunan heykel 1600 yılının Şubat ayında aynı noktada diri diri yakılan Giordano Bruno’ya aittir.
Giordano Bruno (1548- 1600) Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve zaman kavramından uzak “iki şey” öğretisi;
İki şey ‘Kalitesiz İnsan’ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı ‘Nitelikli İnsan’ yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey ‘Ekstra Değer’ katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba
İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek
Not: ”Küllerin Şöleni Giordano Bruno” ve ”Yakılan Kafirin Yaşamı ve Felsefesi” kitaplarından yararlanılmıştır
Yorumlar (0) Yorum Yap