Erken çocuklukta başlıyor her şey. Onun kızı 8 aylıkken konuşmuş. Bunun oğlu 10 aylıkken yürümüş. Ya sen? Komşunun torunu daha okula gitmeden 100’e kadar saymayı öğrenmiş. Bunun gibi daha pek çok şeyi siz de duydunuz değil mi?
Size başkalarından bahsedilirken, bambaşka bir evde bahsedilen çocuk belki de sizdiniz. Başarılı olan bir çocuğun nasıl çalıştığı, hangi kitapları aldığı tek tek sorulur, cevaplara göre diğer çocuklara bir çalışma planı hazırlanırdı. Tüm bunlar yaşanırken kendimizi dinlemeyi unuttuk mu?
Kendi bedenimizi, ruhumuzu tanımak yerine genel yargı neyse ona yöneldik. Kadının vücut hatları belli olmalı, makyajı her zaman yüzünde olmalı, vücut kılları mı, o da ne? Erkek ise güçlü, sert olmalı. Herkes üniversite okumalı, mezun olur olmaz bir şirkette üst düzey bir işe girebilmeli. Öyle mi dersiniz?
Kendiniz olmayı denediniz mi? Dünyada kimse birbirinin aynısı değil. A kişisinin yapmaktan hoşlandığı şeyi B kişisi sevmek ve yapmak zorunda değil. Ancak artık kendiniz gibi yaşamak cesaret ister hale geldi. Biraz cesur olup kendiniz olmayı denemek ister misiniz? Hadi gelin neler yapabilirsiniz birlikte bakalım:
Başkası olma, kendin ol. Böyle çok daha güzelsin.
Megastar Tarkan’ın kült şarkılarından biri olan “Hepsi Senin Mi (Şıkıdım)” şarkısının girişinde de dediği gibi “Başkası olma, kendin ol. Böyle çok daha güzelsin.” Ünlü kozmetik firmalarının, giyim sektörlerinin dayattığı bazı güzellik koşulları vardır.
Örneğin teniniz pürüzsüz olmalı. Bu firmalarda çalışan insanlar ergenlikte hiç sivilce problemi yaşamamış olabilirler mi? Vücudunuz biçimli olmalı, fazla kilolarınız varsa hemen vermelisiniz.
Siz her halinizle güzelsiniz. Bu belki bir klişe ancak başkasından duyunca hep çok iyi hissetiren bir klişe. Ayrıca gerçek olduğuna inandığım tek klişedir. Hepimiz çok güzeliz. Ben kocaman yanaklarımla, sen çillerinle, o turuncu saçlarıyla… İnanmıyor musunuz buna? Bakın “Çok güzelsin.” cümlesini duymanın etkileri neymiş:
Başarı tek tip değildir.
Genel başarı tanımlarının hepsini unutun. Çünkü bu tanımlar sırtınıza bir yük olmaktan daha öteye geçemiyor ne yazık ki. İlla matematikte, kimyada, edebiyatta veya coğrafyada çok iyi olmak zorunda değilsiniz. Siz ne yapmak istiyorsanız onu yapın. O zaman başarıya ulaşırsınız. Örneğin benim en çok rahatsız olduğum konulardan biri şudur: bölüm kıyaslayarak başarı ölçmek.
Bir mühendis, siyaset bilimciden daha başarılıdır gibi çok fazla önermeye maruz kaldım. Ancak hayatımda duyduğum en tutarsız önermelerden birisi. Matematiği çok iyi olan biri, eğer bir teori üzerine sayfalarca analiz yapamazsa yine de başarılı sayılır mı? Başka birisi sayılar yerine kelimelerle çalışıyorsa başarısız mıdır?
O kadar farklı alan var ki yaşantımızda, bazen hiç fark edemediğimiz. “Çok güzel resim çiziyor ama başarısız bir öğrenci.” Resim çizmek de bir başarıdır, şarkı söyleyebilmek, heykel yapabilmek, yazı yazabilmek, başkalarına kendi içini açabilmek, fizik sorularını çözebilmek, biyolojide iyi olabilmek hepsi birer başarıdır.
Ancak bambaşka alanlardırlar. Birbirleriyle kıyaslanmabilmeleri mümkün değildir. O yüzden eğer biri sizi başarısız olarak nitelendiriyorsa aldırmayın. Çünkü farkında olmasanızda iyi yaptığınız bir şey mutlaka vardır. Mühim olan onu fark edip üzerine çalışmak.
Mutlu olmak için dayatılan koşullar herkeste aynı etkiyi yaratmaz.
İnsanın çalışma saati belli olan bir işi olmalı. Çok yüksek maaşlar almalı. Mutlaka bir arabası bir de evi olmalı. Her sene tatile çıkabilmeli, marka giyinmeli. Bunlar yaşantısında ona mutluluk getirecek şeylerden bazıları. Öyle mi cidden? Tabii ki değil.
Mutlu olmanın net tanımı yoktur. Net bir tanımı olmadığı gibi mutlu olmanızı sağlayacak şeylerin de net bir listesi yoktur. Bazen hiç beklemediğiniz bir anda giymediğiniz pantolonunuzun cebinden çıkan 5 lira sizi mutlu edebilir. Bazen ise kazandığınız milyonlarca lira yüzünüzü güldürmeye yetmez.
Küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenin demiyorum. Demek istediğim kendi mutluluğunuzu kendiniz seçin. Başkalarının sizden beklediği mutluluğu yaşamayın. Kendiniz nelerden mutluluk duyuyorsanız onun peşinden gidin ve mutluluğunuzu yine kendinize göre yaşayın. Mesela ev satın aldığınızda mutlu olmak zorunda değilsiniz. İnsanın ev sahibi olması her zaman mutluluk getiren bir şey değildir. Belki de gireceğiniz borçlar size uykusuz geceler getirecek.
İlişkilerinizi başkalarının yorumlarına göre şekillendirmeyin.
Papatyadan kopan son yaprak sevmiyor olabilir ancak siz seviyorsanız gidin konuşun bence. Parteneriniz ile aranızdaki dinamik başka ilişkilerdeki gibi olmayabilir. Duygularınızı gösterme şekliniz arkadaşınız gibi olmak zorunda değil.
Örneğin partnerinizle, etrafınızda gördüğünüz ilişkilerdekine göre daha az konuşuyor olabilirsiniz. Bu sizin ilişkinizi kötü giden bir ilişki yapmaz. Karşılıklı ilişkinizin bu şekilde devam etmesinden hoşnutsanız, etrafınızdan gelecek “Ama siz neden bu kadar az konuşuyorsunuz?” sorularına kulaklarınızı tıkamalısınız.
İlişki iki kişiliktir. Siz ve partneriniz dışında kimsenin fikri, ilişkinizde yer almak zorunda değil. Siz nasıl hissediyorsanız, ilişkinizi nasıl yaşamak istiyorsanız öyle yaşayın. Fikrini dinleyeceğiniz tek kişi partneriniz olsun.
Yorumlar (0) Yorum Yap